Kütüphane Söyleşileri - 5
NATO’NUN GENİŞLEMESİ
Bir gencin, "İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği konusunda olumsuz beyanatta bulunmuştunuz. Bunu açıklayabilir misiniz?" sorusu üzerine Sayın Erdoğan, “PKK'ya YPG'ye bu denli ülkelerinde ev sahipliği yapacaklar, yürüyüşse yürüyüş, paçavralarını köprü üstlerine, her yere asacaklar. Bunlar, ülkemdeki terör kaynaklarını teşvik edip, bunlara ciddi manada parasal destekler de verip, silah desteği veren bu ülkeler.” İfadelerini kullandı.
NATO'nun bir güvenlik teşkilatı olduğunu, böyle bir güvenlik teşkilatı içerisinde terör örgütlerini destekleyen ülkelerin olmasını kabullenemeyeceklerini dile getirdi. "Geçmişte girenler girdi. Bunun içinde işte Almanya, Fransa var. Yunanistan ve Fransa zaten girip çıkmışlardı ama sonra maalesef o dönemin Türkiye'deki yönetimi bunların önünü açtı ve bunlar tekrar NATO'ya geri dönebildiler. Geri döndüler de ne oldu? Örneğin şu anda Dedeağaç'ta Amerika üs kurdu. Yunanistan'ı söylüyorum. FETÖ terör örgütü Yunanistan üzerinden Avrupa'ya seyahat ediyor ve kendilerine verdiğimiz isim listesini görmezden geliyor ve bunları hala korumaya devam ediyor " dedi. Muhatapların, "Efendim işte talepleriniz nedir, bilelim ona göre İsveç'ten ve Finlandiya'dan bunları isteyelim." dediğini aktaran Sayın Erdoğan, şunları söyledi: "Biz, bir kez sokulduğumuz delikten bir daha sokulmayı düşünmüyoruz. Yunanistan'da bunu yaşadık. Biliyoruz ki İsveç de Finlandiya da bize aynı numarayı çekecekler. Niye böyle bir gaflete düşelim ki? Kusura bakmasınlar. NATO'da tam ittifak gerekiyor. Bir ülke hayır derse NATO ittifakı içerisinde ne yapamazlar, o ülkeyi alamazlar. Bizim de şu anda bu konuyla ilgili kesinlikle, bu iki ülke hakkında, hele hele İsveç, kesinlikle tam bir terör odağıdır, tam bir terör yuvası. Bunlar bize silah noktasında yaptırım da uyguladılar. Şimdi Yunanistan'a geliyoruz. Batıya 400 milyar avro borcu var, hala Batı bunlara silah desteği veriyor. Üs kurmalarına müsaade ediyor. Bir taraftan da bizimle görüşmelerinde sizinle aramızdaki münasebetleri geliştirmek istiyoruz şöyledir, böyledir diyorlar. Bunu derken kalkıp Kıbrıs ile ilgili iki devletli çözüme biz olumlu bakmıyoruz diyor. Senin olumlu bakmadığın şeye bizim olumlu bakacağımızı kim söylüyor. Kusura bakma. Biz de eğer 85 milyonluk Türkiye isek geçmişte bu ülke bu delikten bir kez sokuldu ama bu delikten tekrar bir daha sokulmayı kesinlikle istemiyoruz. Onun için de kararlı bir şekilde bu politikamızı sürdüreceğiz. NATO'ya Finlandiya ve İsveç'in girmesine hayır diyeceğimizi ilgili arkadaşlarımıza söyledik. Yolumuza bu şekilde devam edeceğiz.”
RUSYA VE UKRAYNA SAVAŞI
Rusya-Ukrayna Savaşı sırasında sürdürdüğünüz ilkeli ve tarafsız bir tavır vardı. Bu tavır sonucunda özellikle Rusya ve Batı camiasından herhangi bir baskı oldu mu? Olduysa Türkiye bununla nasıl başa çıktı? sorusu üzerine Sayın Erdoğan, "Gerek Rusya gerek Ukrayna'yla ilgili denge politikası güdüyoruz. Bu politikada ne Sayın Putin ile ne Zelenski ile bağları koparıp atmaya asla niyetim yok. Sayın Putin ile de Zelenski ile de telefon diplomasimi sürdürüyorum. Özel temsilcimi onlara gönderdim, gönderiyorum. Bundan sonraki süreçte de yine aynı şekilde bunu devam ettireceğiz. Çünkü yeni bir dünya savaşının çıkmasının ne bölgemize ne dünyaya hiçbir faydası yok.” dedi. Şu anda Ukrayna’dan ciddi bir göçün olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı, “Bir taraftan da bizim her iki tarafla değişik bağlarımız var. Bugün Rusya ile nükleer enerjide bir adımımız var. Önümüzdeki yıl içinde inşallah Akkuyu Nükleer Santrali'ni bitirip, açacağız. Bizim için çok çok ciddi bir kaynak. Öbür taraftan Ukrayna ile ilgili adımlarımız var. Şu anda kullandığımız doğal gazın yüzde 50'sini Rusya'dan temin ediyoruz. Şimdi bunlar bizim için stratejik önemde münasebetlerdir. Bu münasebetlerimizi kesip atamayız. Ukrayna ile gıda, hububat vesaire alanlarında birçok ortaklığımız var. Bunları da aynı şekilde devam ettiriyoruz. Bölgede bir istikrar unsuru olacak devlet varsa bu da Türkiye'dir. Bunu korumak zorundayız." dedi.
ATATÜRK HAVALİMANI'NA YAPILACAK MİLLET BAHÇESİ
Gençlerin, “Atatürk Havalimanı'na Millet Bahçesi inşasının başladığını haberlerden öğrendik. Havalimanı yerine Millet Bahçesi yapılması sizce herkesi mutlu edecek mi?" sorusu üzerine Sayın Erdoğan, “Ben şimdiden size müjdeyi vereyim. İnşallah çok çok mutlu edecek. Bütün o bölge Türkiye’nin en büyük Millet Bahçesi olarak gelip orada hafta sonlarını, hafta içini geçirebilecek aileler olacak ve bütün bunlarla oyun parklarıyla kültürel merkezlerle orası çok ciddi bir güç devşirecek. O bölge zaten Millet Bahçesi noktasında Başakşehir, tüm oralara kadar fakir. Ama şu anda bu Millet Bahçesiyle ağacıyla yeşiliyle orası çok çok güzel bir yer olacak. Tabi bir taraftan da yanında şehir hastanesi var. Şehir hastanesiyle onlar iç içe olacak. Düşünün bir tarafta 1006 odalı bir şehir hastanesi, yanında millet bahçesi. Oranın güzelliği neyle izah edilebilir? Bütün yeşiliyle oyun parklarıyla vesaire burada gayet güzel bir proje hayata geçecek. Şimdiden ben oranın bitmiş halini adeta görüyorum. Bir ihtimal pistleri belki de kaldırmayacağız. Pistler belki de kalacak ama pistlerin dışındaki şu andaki mevcut yeşil alanları çok daha farklı bir yeşil alan haline getirmek suretiyle orayı zenginleştireceğiz. Şu anda proje üzerindeki çalışmalarımızı sürdürüyoruz. 29 Mayıs kutlamasını bu sene orada yapacağız." dedi.
SOKAK HAYVANLARI
Bir gencin, "Sokak hayvanlarıyla alakalı hassasiyetinizi çok iyi biliyorum, bu konuyla alakalı gerekli talimatları verdiğinizi sosyal medyadan da takip ediyoruz. Bununla alakalı belediyelerin herhangi bir gücü var mı ya da yeterli olduğunu düşünüyor musunuz, çalışma yapabilecek yeterli personel var mı?" sorusuna cevaben Cumhurbaşkanımız,” Rahmetli Neşet babanın bir sözü var, aşkınan koşan yorulmaz. Belediyelerimizin hepsinin bu konuda ölçüsü çerçevesinde gücü var. Koskoca İstanbul Büyükşehir Belediyesi niçin bu konuda kalkıp da hayvanlarla ilgili barınak yapmıyor? Yapsın. Örneğin şu anda bizim Konya Büyükşehir Belediyemizin nefis bir barınağı var. Geçiyorum ilçe belediyesi olarak mesela İstanbul'da Beykoz Belediyemizin gayet güzel bir barınağı var.” dedi. Bu konudaki en önemli ortak paydanın kısırlaştırma olduğunu söyleyen Sayın Erdoğan, “Yani kısırlaştırmaya yönelik, özelikle sokak hayvanlarına yönelik bu adımın atılması gerekiyor. Aksi takdirde tabii sokak hayvanlarındaki bu sınırsız çoğalma, ciddi bedeller ödettirebilir. Onun için belediyelerimizin işinin kolaylaşması noktasında kısırlaştırmanın büyük önemi var.” şeklinde konuştu.
Özellikle teşhis, tedavi ve operasyonların önemli olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanımız, “Ben tabii gittim, gezdim gördüm, baktım belediyemiz hakikaten nefis bir yer yapmış, adeta hastane. Demek ki isteyince oluyor. Yani aşkınız varsa bu konuda bir şeyler yapmak istiyorsanız var. Aynı durum Konya'daki Büyükşehir Belediyemiz o da büyük bir projeyi hayata geçirdi. İstanbul'da Beykoz Belediyemiz ve diğer ilçe belediyelerimizin içinde yine atılan adımlar var. Biz bu konuyla ilgili özellikle Tarım ve Orman Bakanlığımızı da devreye soktuk ve müşterek çalışma yapmak suretiyle tabi sokak hayvanlarına yönelik bazı adımlar atmamız gerekiyor ki yani Allah göstermesin bu çocuklarımızın, kızlarımızın, yavrularımızın yani köpeklerin saldırısına uğramaları herhalde anne babalar olarak bizleri de rahatsız edecektir. Bunu kimse güle oynaya karşılayamaz. Düşünün ki bir anne babanın yavrusu parçalanıyor, ne olacak alkış tutacak hali yok. Hayvan sevgisi diyebilir mi, diyemez. Burada da gerçekçi olmak lazım. Öyleyse tedbir, teşhis, tedavi ve koruma yöntemleri ve bunlara yönelik de adımlarımızı atıyoruz ve birinci derecede de bu konuda özellikle Tarım ve Orman Bakanımıza dedim ki artık bütün hocalığını her şeyini bu işte kullanacaksın ve adımı da atacaksın." diyerek konu ile alakalı düşüncelerini dile getirdi.
SURİYELİ MÜLTECİLER
Gençlerden birinin, ”Suriyeli ve Afgan mülteciler sorunu gündemdeki yerini hala muhafaza etmekte. Daha evvelki yıllarda bu konuyla ilgili ensar-muhacir benzetmesinde bulunmuştunuz. Şu anda halen daha bu kanaatinizi sürdürüyor musunuz? Ayrıca ülkemizde bulunan mültecilerin kendi yurtlarına dönmesi hususunda bir plan, çalışma, proje mevcut mudur?” sorusuna Sayın Cumhurbaşkanımız, “Öncelikle ensar-muhacir konusundan başlayacak olursak ensar-muhacir konusu süreli bir kavram değildir. Bu süreç bitene kadar devam eder. Örneğin Peygamberimizin Medine’ye hicreti ilk başta olmuş bir hadise değildir, sonradan olmuş bir hadisedir. Ensar o zaman Medineli Müslümanlardı ve Peygamberimiz muhacir olarak Medine’ye hicret etmek durumunda kalmıştı. Medineliler gönüllerini açarak peygamberimizi bağırlarına bastılar. ”dedi. Cumhurbaşkanımız sözlerine “Şu anda bizim bu sürecimize de baktığımızda Suriyeliler acaba keyiflerinden mi Türkiye'ye geldiler, zevkusefa için mi geldiler. Yoksa oradaki savaşta, oradaki ölüm korkusu onları Türkiye'ye hicret etmeye, iltica etmeye mi sevk etti. Bu insanlar Suriye’deki zulümden Suriye’deki savaştan kaçarak Türkiye’ye sığındılar. Biz, muhacir olarak gördük ve böyle bir hicrete de bizim 'hayır' dememiz mümkün değildi. Zira Osmanlı'dan bu yana Türkiye zaten bu tür şeylerde her zaman kapısını açan, her zaman bu tür ilticalara ev sahipliği yapan bir ülkedir. Bu da tabii Türkiye'nin neyini gösteriyor, büyüklüğünü gösteriyor, Türkiye'nin bu noktadaki misafirperverliğini gösteriyor. Bu misafirperverlikle birlikte de Türkiye'nin dünyadaki şu anda mülteciler noktasında en çok göç alan bir ülke olarak ön sıraya çıktığını görüyoruz. Şu anda Türkiye bu noktada bir numara, dünyada bir numara ve biz bundan da rahatsızlık duymuyoruz. Bundan rahatsızlık duymadığımız gibi bir taraftan da Suriye'nin kuzeyinde biliyorsunuz biz briket evler yapımına başladık. Niye acaba briket evler yapımına başladık? Çünkü bu insanlar çadırlarda kalıyorlar. Yaşam koşullarının adeta sıfır diyebileceğimiz yerlerde kalıyorlar.” diyerek devam etti.
Türkiye'ye Irak'tan da Saddam döneminde 500 bin mültecinin aynı şartlarda ülkemize geldiklerini belirten Sayın Erdoğan, “Biz yine kapımızı açtık. Şu anda dünyanın değişik yerlerinde buna benzer konular yok mu? Var. Birçok Meksikalının duvarları yıkarak Amerika'ya sığındığını görüyoruz ama bizdeki gibi bir ev sahipliğini Amerika onlara yapmadı, yapmıyor. Onlar yapmıyor diye biz yapmayacak mıyız? Ona bakarsanız biz Avrupa'nın değişik ülkelerinde örneğin Almanya belli bir düzenli veya düzensiz göçü alıyor ama bizim gibi mi? Hayır, o teröristleri alıyor. PKK'lılardan, FETÖ'den önce Yunanistan, Yunanistan üzerinden ne yapıyorlar, Almanya'ya, Fransa'ya gidiyorlar vesaire. Tüm Bunları şöyle değerlendirdiğiniz zaman Türkiye'nin bu noktadaki alicenaplığı ortaya çıkıyor. Bizler Türkiye olarak da şu an itibarıyla özellikle Suriye'nin kuzeyinde bu briket evlerle bir adım attık ve hedefimiz bu briket evlerde 1 milyon mülteciyi barındırabilmek. Onun için de tabii 100 bin, belki 200 bin konuta ne olacak, ihtiyaç olacak. Derdimiz onları bu tür briket evlerle iskân edelim, yani o barınması zor, yağmurda, çamurda yaşanması zor koşullardan onları kurtaralım ve insanca yaşayabilecekleri 2 artı 1, bazıları 1 artı 1, bazıları 3 artı 1 şeklinde inşallah konutlarda bunları oralarda iskân etmek istiyoruz.” dedi.
SALGIN TAMAMEN BİTTİ Mİ?
Cumhurbaşkanımız, “Birçok defa salgın sürecinde ve salgın sonrasında Türkiye'nin bu krizi, bu sorunları fırsatlara çevireceğinden bahsettiniz. Bu noktada girişimci vizyonumuz doğrultusunda salgın tam olarak bitti diyebilir miyiz? Türkiye'yi gelecekte genç girişimcilerin istifade edebileceği nasıl bir ortam nasıl bir gelecek bekliyor? Sizin girişimci vizyonunuz doğrultusunda genç girişimcilere tavsiyeleriniz neler olur?” sorusu üzerine Türkiye’nin salgın döneminde dünyada yatırımlarını durdurmadan süreci devam ettiren ülkelerden biri olduğunu söyledi. Yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve büyümeye verdiği önemi dile getirdi.
Sayın Erdoğan sözlerine şöyle devam etti: “Tabii bu salgın döneminde bizim yapmamız gereken en önemli iş neydi? Hastanelerimizin mevcut sayısını daha da artırmaktı. Bugün şu anda bizim 19 tane şehir hastanemiz var. Bu sayılar daha da artacak. Tabii şehir hastanesi ne demek? Yani en küçüğü 500 oda. Ondan sonrası 1006, 2 bine kadar devam ediyor. Ve biz bu süreçte 3 ay içerisinde örneğin İstanbul'da şu anda, Bay Kemal'le anlaşamadığımız ve bilmediği, anlamadığı yer,1006 odalı biz Atatürk Havalimanı'na hastane yaptık. Aynı şekilde Anadolu yakasında da mevcut bir havalimanımız vardı, orada da yine 1006 yataklı bir hastane de orada yaptık. Bunların her ikisi de şehir hastaneleri statüsündedir. Bunlar tek katlı ama içerisinde ultrasonografiden, tomografiye, MR'a bütün bunlara varıncaya kadar en ideal şekilde bu hastanelerimizde bunları yaptık.”
Çam-Sakura Hastanesinin de faaliyette olduğunu dile getiren Sayın Erdoğan, hastanenin sadece Türkiye’de değil dünyada örnek olarak gösterilen hastanelerden biri olduğunu söyledi. “Eğer bu hastanelerimiz bizim olmamış olsaydı biz ne yapacaktık? O kritik dönemde sağa sola bakacaktık, acaba nereden ne yardım gelir de biz bu işi çözebiliriz diye. Fakat bunları yapışımız işimizi kolaylaştırdı. Ve şu anda bizim bakın yoğun bakımlarda vesaire filan bu hastanelerde ciddi ihtiyacımız kalmadı. Böyle bir noktaya geldik. Fakat tabii bunlar yeter mi? Hayır. Biz özellikle yola çıkarken bir şey söylemiştik. Eğitim, sağlık, emniyet, adalet, ulaşım, tarım, dış politika, enerji bunlar bizim en önemli adımlarımız olacak demiştik ve biz bu adımları gerçekleştirdik, gerçekleştirmeye de devam ediyoruz. Bunları yapmazsak söylediğiniz girişimci ruhu ispatlayamazsınız. Yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve büyüme girişimci ruhun neticesidir.” dedi.
Girişimci ruha sahip olunmadan bu tarz başarılara imza atılamayacağının altını çizen Cumhurbaşkanı, “Şu anda Türkiye'de bizler bu adımı atmak suretiyle dünyada örnek bir ülke haline geldik. Şu anda dünyada Türkiye bu konumuyla parmakla gösterilen bir ülke durumunda. Ve birçok ülkeye bizler örneğin o sıkıntılı dönemde, salgın döneminde 167 ülkeye bizler her türlü desteği verdik. İlaçtan tutunuz da tüm diğer aparatlara kadar bu tür destekleri verdik ki o insanlar, özellikle de Afrika'da yaşayanların halini düşünün. Onlara olan bu desteklerimiz çok çok ciddi manada Türkiye'ye muhabbeti artırdı. Bundan sonraki süreçte de aynı kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz. Ancak İstanbul'da gerek Yeşilköy Havalimanında gerekse Anadolu yakasındaki bu hastanemiz, bunlar hakikaten örnek teşkil ediyor. Şimdi biz mesela Yeşilköy Havalimanı, kuruluşunda bu adı almıştır, daha sonra yani Evren döneminde Atatürk Havalimanı adını almıştır, şu anda da biz bu dev İGA dediğimiz dünyadaki ilk 3 içerisinde olan yeni havalimanımız ile birlikte burayı boşalttık ve nasip olursa burayı Türkiye'nin en büyük Millet Bahçesi haline getiriyoruz. 29'unda inşallah ilk fidanı, ağacı dikeceğiz ve fetih şenliğini de inşallah 29'unda orada yapacağız.” dedi.
BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ VE SUUDİ ARABİSTAN AÇIKLAMASI
Bir gencin, "Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan'a resmi ziyaretler gerçekleştirdiniz. Bu ülkelerde sizi çok iyi, hatta görkemli şekilde karşıladıklarını gördük. Geçmişten bugüne ne oldu da ilişkilerimiz böyle büyük bir değişim gösterdi?" sorusuna karşılık Sayın Erdoğan, siyasetin iniş çıkışlarının her zaman olabileceğini söyledi ve Japonların bir atasözünü hatırlattı. "Düşmanımız dahi olsa iplikle bağı sıkı tutun, koparmayın. Gün olur o bağ size tekrar lazım olur." Daha sonra Türkiye'nin Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'yle ortak paydasının bulunduğunu söyleyen Cumhurbaşkanımız, “Bunlar da bizim Müslüman kardeşlerimiz. Bazen nasıl ailenin içerisinde patırtı gürültü oluyorsa aramızda bizim de böyle bazı sıkıntılar yaşandı ama biz bu sıkıntıları şimdi aştık. Gerek Suudi Arabistan'la gerek Abu Dabi yönetimiyle bunları aşarak süratle ticari ilişkilerimizi, sanayi, savunma sanayi, kültürel, turizm bütün bunlara yönelik şimdi bir planlama yaptık, adımlarımızı atıyoruz." şeklinde konuştu.
Erdoğan, "Suudi Arabistan'la hakeza öyle ve şu anda da Suudi Arabistan ile olan ilişkilerimiz çok daha olumlu istikamette o da gelişiyor. Her iki ülkeyle de başlattığımız bu süreç inanıyorum ki her iki ülkeye de çok çok önemli katkılar sağlayacak hem ticari noktada hem özellikle siyasi ilişkiler noktasında. Savunma sanayisine yönelik alanlarda biz birikimlerimizi onlarla paylaşırken onların da birikimlerini kendilerinden istifade ederek paylaşma fırsatını inşallah değerlendireceğiz diye düşünüyorum. Gelişmeler gayet iyi. Şu anda sonu da inşallah hayır olur." dedi.
TUTUKLUNUN SİYASİ OLANI VEYA SİYASİ OLMAYANI OLMAZ
Son günlerde siyasetçilerin yargılanmasının hapis cezaları ve siyasi yasaklarla sonuçlandığını görüyoruz. Bunun, hükümetin yargıya baskı ve müdahalesinin sonucu olduğu konuşuluyor. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?" sorusu üzerine Erdoğan, tutuklunun, siyasi olanı veya siyasi olmayanı olmaz diyerek düşüncelerini dile getirdi. "Siyasetçi acaba niye tutuklanır? Türkiye bir hukuk devleti. Anayasamız var, kanunlarımız var. Bu anayasa ve kanunlar muvacehesinde bir defa siyasetçi de olsa, siyasetçi olmasa, eğer bu suçu irtikâp ediyorsa bunun bedelini ödemek durumundadır. Yani ben siyasetçiyim diye bu işlediğim cezalardan herhalde kaçamam. Kaçarsak, bu defa sivil olana saygısızlık olur. Bunu da ne yapmamız lazım? Aşmamız gerekiyor. Dolayısıyla ben şu anda siyasetçiyim. Siyasetçi olduğuma göre istediğim gibi Cumhurbaşkanına da küfür ederim, istediğim gibi vatandaşa da küfür ederim, istediğim gibi vatandaşa vurabilirim, kırabilirim, onların mekânlarına saldırabilirim, oralarda gerekli olan suçu işleyebilir, hatta daha ileri, öldürebilirim. Böyle bir hak olabilir mi? Böyle bir yetki olabilir mi? Olamaz. Bedeli neyse bu da anayasada ve yasalarda belirlendiği gibi bedelini ödemek durumundadır." dedi.
RAKET TUTUŞ ŞEKLİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan söyleşide gençlerden gelen farklı sorulara da yanıt verdi. Bir gencin kendisine masa tenisi oynarken neden raketi farklı şekilde tuttuğunu bu tutuş şeklinin kendisine avantaj sağlayıp sağlamadığı yönündeki sorusuna dünyada masa tenisi oynarken çok farklı tutuş şekilleri var bu şekiller içinde Türkiye'nin klasik raket tutma tarzı bulunuyor ve dünyada genellikle bu tarz kullanılıyor dedi. Cümlelerine şöyle devam etti: “"Ama mesela Çinlilerin, Japonların tutuş sekli ise benim tuttuğum şekildir. Ben onlardan örneği alarak o şekli kullanıyorum. Fena da değil yani bayağı işe yarıyor. Son zamanlarda bazı dostlarla yaptığımız müsabakalarda işe yaradı. Mesela yurttaki masa tenisinde voleybol milli takımımızın koçu Giovanni ile oynadık. O da o klasiği kullanıyordu, ben ise raketi avucuma alarak kullandım. Sen iyi oynuyorsun dedi. Senin kadar değil dedim. Yendin beni dedi. Şimdi demek ki stil birçok şeyleri değiştirebiliyor. Hani futbolda da bir plase vuruşlar vardır, trivela vuruşlar vardır değil mi? Hepsinin farklı farklı bu sistemde kendine özgü netice alışları var. Ben de masa tenisinde raketle bu noktada işime yaradı, iyi de gidiyor. Bundan sonraki süreçte de herhalde diğerini öğrenecek halim yok."
ENFLASYON AÇIKLAMASI
"Devletin enflasyonla mücadele noktasında ilgili kurum ve kuruluşlarıyla yetkili, etkili ve yeterli bir denetim sağladığını düşünüyor musunuz?" şeklindeki soruya Erdoğan, “Devlet olarak tabii ki etkin ve yetkili bir mücadele sürüyor, devam edecek. Dünyadaki hemen hemen bütün ülkelerde, hepsinde de şu anda bugüne kadar hiç görmedikleri yüksek enflasyon var. Bizim özellikle bu yıl çok önemli. Bu işi aşacağız başka bu işin çaresi yok inşallah enflasyonu da indirmeye başlayacağız." yanıtını verdi.
İhracatta rekor sayılara doğru ulaşıyoruz. Enerji haricinde diğer ürünlerde bizim aldığımızdan satışımız daha fazla oluyor ancak bu durum vatandaşların cebine yansımıyor acaba ne zaman tam olarak yansıyacak. İhracattaki artıştan dolayı belirli ürünlerde fiyat artışı olabilir mi? şeklindeki soruya ise bu yıl itibariyle ihracatta 250 milyar dolara ulaşma hedeflerinin bulunduğunu söyleyerek yanıt verdi. Göreve geldiklerinden bu yana hedeflerinin ithale dayalı ihracat olduğunu söyleyen Sayın Erdoğan, ”İthale dayalı ihracatta da tabii bu belli bir zamanı aldı ama bundan sonraki süreçte tabi içeriden yani yerli piyasadan bu ürünleri alıp bu ürüne dayalı olarak biz mamul maddeyi inşallah üretirsek o zaman bizim bu noktadaki maliyetlerimiz, daha da düşecek ve ihracatta 250 milyar dolar seviyesini inşallah aşacağız. Şu anda tabii 250 milyar dolar çok çok önemli. Ve faizle aradaki dengeyi de sürekli olarak inşallah kapatma imkânı yakalayacağız. Buradan hiç endişem yok fakat sizin de ifade ettiğiniz gibi ithal ürüne dayalı mamul madde değil de bizim kendi içerimizden üreteceğimiz yani madencilikte olsun diğer ürünlerde olsun. Kendimiz üretir ve bunu mamul maddeye çevirirsek ki savunma sanayiinde olduğu gibi örneğin bir savunma sanayiinde göreve geldiğimizde yüzde 20 idi milli olan yerli olan ama şu anda bizim yüzde 80'e ulaştı savunma sanayiindeki ürünlerimizin oranı. Ve tabii bu bizim için ihracatta da ciddi bir potansiyel ve bizi savunma sanayiinde hiçbir yere muhtaç etmeyen bir durum. Ve her geçen gün bu daha da iyiye gidiyor ve bundan sonraki süreçte de inşallah bu potansiyel daha da artacak. ”dedi.
KRİPTO PARALAR
Bazı ülkeler kripto paraları kısıtlamaktan bazı ülkeler ise vergilendirmeye giderek bir süreç izledi. Biz de teknolojik alt yapısı iyi olan firmalarla bazı sözleşmeler imzaladık. Sizin bu konudaki fikriniz nedir, bu tarz anlaşmalar sürecek mi? Sorusuna, “Kripto para konusunda arkadaşlarımız çalışmalarını sürdürüyor ve mecliste bunun müzakeresi yapılıp ona göre adımlarımızı atacağız. Doğrusu benim kanaatimi soracak olursanız ben kripto para olayına sıcak bakmıyorum, arkadaşlarımız çalışmalarını yaptıktan sonra da adımlarımızı atacağız yani birini zengin birini fakir yapacak olan bu tür araçlarla da adım atmanın doğru olmadığına inanıyorum. ”şeklinde yanıt verdi.
SEÇME VE SEÇİLME YAŞININ 18 OLMASI
Katılımcı gençlerden birinin “18 yaşında parlamentoya aday oldum. Türk Devletleri Teşkilatı'nın gençlik yapılanmasında Türkiye’nin bir görevi olacak mı ya da bir gençlik yapılanmasını başlatmayı düşünüyor mu bu bağlamda biz Türk gençleri olarak kamu diplomasisinde neler yapabiliriz?” sorusuna cevap verirken sözlerine öncelikle seçme ve seçilme yaşını önce 30’dan 25’e daha sonra ise 25’ten 18’e indirdiklerini söyleyerek başladı. Cumhurbaşkanı sözlerine şöyle devam etti: “18 yaşı seçme ve seçilme yaşı yapan biziz, yani bu konuda ne ana muhalefetin ve yavru muhalefetin bunların en ufak bir katkısı yok. Bu işi başardık şu anda aramızda çok genç arkadaşlarımız var. İstiyoruz ki bu sayıyı daha da arttıralım. Bunu uluslararası çapta da aynı şekilde gerçekleştirmemiz mümkün. Yani Türk devletleri arasında bunu başarabiliriz. Yeter ki sizler bu konuda 'evet biz de varız' deyin. 'Biz de varız' dediğiniz takdirde bizler sizleri oralara da temsilci olarak gönderebiliriz. Temennimiz odur ki yani bu milletin evlatları uluslararası camiada Türkiye'yi temsil eden birer diplomat olsun ve oradaki diploması mücadelesinde yerlerini alsın.”
Söyleşiye katılan gençlerden biri Cumhurbaşkanımıza Hakkâri Yüksekova ziyaretini hatırlattı. Bu hatırlatma üzerine Sayın Erdoğan, “Tabii o gece ansızın Yüksekova'ya gittik ve orada askerlerimizle güzel bir iftar yaptık. Ondan sonra şehir merkezine indik. Şehir merkezinde oradaki pastaneler maşallah bayağı güzel ve öğretmenlerimizin de yoğun olduğu bir yerdi onlarla beraber oturduk pastamızı vs. onları yedik onlarla kaynaştık. Tabii o terör şehri olarak anılan bölgede o gece düşünün artık sahura doğru olan o saatte bile cadde tıklım tıklım doluydu. Birçok şeyler artık aşıldı bundan sonra da artık Yüksekova halkı, Hakkâri halkı teröre prim vermemeli. Bunları da başarmalıyız. “dedi.
Gençlerle alakalı çalışmalarından ve paylaşımlarından dolayı kendisine teşekkür eden gençlere Millet Kütüphanesinin 24 saat gençlerle dolu olduğunu ve burayı görenlerin kendi ülkelerinde de aynı kütüphaneden yapmak istediklerini söyleyen Sayın Erdoğan, “Biz diyoruz, projeyi veririz. Siz yeter ki yapın. En son Kazakistan Cumhurbaşkanı o da burayı görünce çok çok beğendi bunun aynısını Kazakistan'a da yapalım. Eyvallah. Biz müteahhit firmaya da göndeririz, projeyi de veririz. Herhangi bir şey de talep etmeyiz. Gerçekten projemiz çok başarılı bir proje ve 24 saat burası öğrencilerimizle dolup taşıyor. Bundan dolayı da ne kadar isabetli bir proje olduğu ortaya çıkıyor." diye konuştu.
Katılımcı gençlerden biriyle Nurullah Genç’in “Beni Yakışına” şiirini okuyan Cumhurbaşkanı Erdoğan gençlerle hatıra fotoğrafı çektirdi ve söyleşi sona erdi.